RESTORATİF DİŞ HEKİMLİĞİ
Diş çürükleri insanların en sık olarak karşılaştığı kronik bir hastalıktır ve diş kayıplarının birincil sebebidir. Diş hekimleri yıllarca çürük nedeniyle kaybedilmiş dişlerin fonksiyonlarını yerine getirebilmek için prorotetik restorasyonlar yapmışlardır. Hâlbuki çürük durdurulabilir veya önlenebilir bir hastalıktır. Ancak günümüzde diş çürüklerine bağlı diş kayıpları oldukça azalmıştır. Artık çürüklere bağlı diş dokularında meydana gelen madde kayıpları doku dostu materyaller kullanılarak onarılabilmekte ve hastanın kaybolan çiğneme fonksiyonu kendi dişleri ile protetik yaklaşımlara gerek olmadan kazandırılabilmektedir.
Çürük, karyojenik bakteriler, bu bakteri populasyonunun üzerinde yaşayacağı uygun diş ortamı, bakterinin hastalığı oluşturabilmesi için gereken şeker ve sürecin oluşabilmesi için gereken zamanı kapsayan multifaktöryel bir hastalıktır. Yetersiz ağız bakımının olduğu durumlarda bu faktörler bir araya gelir ve çürük oluşur. Özellikle karbonhidrat ağırlıklı besinler diş yüzeyinde bulunan bakteri plağı içerisinde yer alan çürük yapıcı (karyojenik) mikroorganizmaların temel besin kaynağıdır. Çürük yapıcı bakteriler bu besinleri tükettikleri zaman açığa çıkan ürün organik asitlerdir. Bu asitler diş yüzeyinin inorganik yapısının çözünmesine neden olurlar. Çözünen inorganik diş yapısı yüzeyden uzaklaşır ve diş çürüğü oluşur.
Kişiye bağlı faktörler de çürüğe yatkınlığı belirler. Tükrük, diğer pek çok özelliği yanında çürükle savaşta kişi için önemli bir silahtır. Diş yüzeylerini yıkama özelliği vardır, asitlere karşı tamponlayıcıdır. Bakterilerin diş yüzeyine yapışmasını engeller. Tükrük akış hızı, çürüğün oluşumunu önlemede anahtar noktalardan biridir. Kişinin tükrük akış hızı düştükçe çürüğe yatkınlığı artar. Bu yüzden meyve gibi salivasyonu uyarıcı gıdalar genel olarak şeker içerseler bile karyojenik kabul edilmez. Tükürüğün azaldığı durumlar ağız kuruluğu olarak tanımlanır. Baş-boyun bölgesinde radyoterapi gören hastalarda tükürük bezleri radyoterapiden hasar görür ve tükürük akışı azalır. Bunun yanında bazı sistemik hastalıklarda da tükürük miktarı azalabilir. Tükürük miktarının azalması diş çürüklerinde ciddi oranda artış ile sonuçlanabilir.
Yiyeceklerin biribirinden farklı karyojenik potansiyelleri vardır ve yapışkanlıkları, ağızda kalma süreleri, alım sıklıkları, tüketildikleri zaman gibi pek çok faktör, karyojenitelerini etkiler. Karyojenik potansiyeli en yüksek gıda, sukrozdur. Bildiğimiz şeker…. Anne sütü, karyojeniktir, alım sıklığı karyojenitesini belirler. Özellikle gece beslenmesi, çürük oluşumunun önemli sebepleri arasındadır.
Bunlardan en bilineni, peynirdir. Yerfıstığı, fındık gibi çerezlerin çürük yapmadığı hatta önlediği bilinmektedir. Bu yüzden özellikle öğün aralarında bu tür gıdalar tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Karbonhidrat ağırlıklı diyetler yerine proteinden zengin gıdalarla beslenmeliyiz. Proteinlerin plak mikroflorası tarafından yıkıma uğraması sonucu amonyak meydana gelir. Amonyak tükrükten gelen su ile birleşir ve bir baz oluşturur (amonyum hidroksit). Bu bazik madde de plak pH ını yükseltir. Bu nedenle yemeklerden sonra diş fırçalanmasının mümkün olmadığı durumlarda öğünlerin bir parça peynir, yoğurt gibi süt ve süt ürünleriyle sonlandırılması pratik bir çözüm olabilir. Diyetin düzenlenmesi ise çok geniş bir konudur ve özellikle çocuklarda çürük ile savaşta temel faktör olarak kabul edilmektedir.
Toplumdaki yaygın kanının aksine dolgu işlemi ağrılı bir tedavi değildir. Gerekli görüldüğü durumlarda anestezi uygulamasını takiben çürük diş dokusu elmas ve çelik frezler kullanılarak ağrısız bir şekilde temizlenir. Hazırlanan diş kavitesi doku dostu dolgu materyalleri ile sızdırmaz bir şekilde doldurulur. Dolgunun yerleştirilmesini takiben karşıt dişle olan yükseklik kontrolü yapılır. Daha sonra lastikler ve diskler yardımı ile gıda tutunmasına veya renklenmelere engel olacak şekilde parlatılır ve dolgu işlemi tamamlanır.
Yapılan dolgulardan sonra temizlenen çürüğün derinliğine bağlı olarak değişen sıcak-soğuk hassasiyetlerin yaşanması normaldir. Bu hassasiyetler uyaranla başlayan ve uyaran ortada kalktığında kaybolan hassasiyetler şeklindedir. Diş sert dokularında bulunan ve kavite hazırlanması esnasında uçları açılan kanalcıkların sebep olabildiği bu hassasiyetler zaman içerisinde azalarak kaybolurlar. Uzun süreli devam eden hassasiyetler, gece ağrıları veya zonklar tarzda nabızsal ağrıların olması pulpa bağ dokusunun geri dönüşümsüz olarak iltihaplandığının göstergesi olabilir ve kök kanal tedavisi yapılması gerekli olabilir.